E-Book Content
toltsoytolstoytolstoytolstoytolstoytol stoytolstoytolstoytolstoytolstoytolsto ytolstoytolstoytolstoytolstoytolstoyto lstoytolstoytolstoytolstoytolstoytolst oytolstoytolstoytolstoytolstoytolstoyt olstoytosltoytostoytolstoytolstoytolst oytolstoytolstoytolstoytolstoytolstoyt TOLSTOY olstoytolstoytolstoytolstoytolstoytols Zikrullah Kırmızı toytolstoytolstoytolstoytolstoytolstoy tolstoytolstoytolstoytolstoytolstoytol stoytolstoytolstoytolstoytolstoytolsto ytolstoytolostoytolstoytolstoytolstoyt olstoytolstoytolstoytolstoytolstoytols toytolstoytolstoytolstoytolstoytolstoy tolstoytolstoytolstoytolstoytolstoytol stoytolstoytolstoytolstoytolstoytolsto ytolstoytolstoytolstoytolstoytolstoyto lstoytolstoytolstoytolstoytolstoytolst oytolstoytolstoytolstoytolstoytolstoyt olstoytolstoytolstoytolstoytolstoytols
I. TOLSTOY ÜZERİNE Bu bir deneme, kişisel bir izlenim yazısı olacak. İki yıldır okuyorum. Belli başlı yapıtlarını Türkçe elden geçirdim sayılır. İyi çevirilerden okumaya özen gösterdim. Tolstoy hakkında kitaplıklar dolusu çalışma olduğunu bilmez değilim. Tezler, anılar, belgeler sayısız olmalı. Burada, birkaç sayfa içerisinde şarabın damağımda kalan tadını anlatmaya, büyük yazardan bu okuma deneyimi sonucunda bende ne kaldığını yazmaya çalışacağım. Kişisel bir izdüşümü olacak kuşkusuz. Bir tez geliştirmeyecek, bir sonuca ulaşamayacak, yargı vermeyecek. Herhangi bir katkıda bulunma umudum yok, aman aman hevesli de değilim aslında. Niye yazdığıma gelince o zaman, yaşadığım şeyi, belki bir tansıkla, ilgili biriyle paylaşma girişiminden söz etmekle yetinmem gerektiğini sanıyorum. Ötesi uzmanların, araştırmacıların, bilim, sanat çevrelerinin işi… Tolstoy olunca konu, bunların sonu gelmeyecek. Tolstoy deyince Anna Karenina, SavaĢ ve BarıĢ, Ġvan Ġlyiç‟in Ölümü, Çocukluğum, Ġlkgençliğim ve Gençliğim, Hacı Murat, Kazaklar, kimi öyküleri öncelikle usuma takılacak olan yapıtlar. DiriliĢ, Kroyçer Sonat yankılanmış, ama yazınsal açıdan büyük değer taşıyan anlatılar değil. Burada yalnızca anlatıları sıralanmıştır. Denemeleri, ders kitapları, risaleleri, dinsel metinleri, anıları, mektup, günce, vb. ayrı. Bir tek Tolstoy yok. Ama bütün Tolstoy‟larda Rus halkının ruhu belirip ortaya çıkıyor. Kişi olarak hep bir gerilim içinde oldu. Annesizliği tüm yaşamını ve kadına bakışını, onlarla ilişkisini yönetti. Kendisiyle ne gençliğinde, ne de yaşlılığında barıştı. Hazcılığı ile günahı arasında gitti geldi. Annesini yokluğunda arzuladı, sonra işlediği bu günah için cezalandırılmayı umdu, bekledi, bunu yaşamasının nedenine dönüştürdü. Kişisel çatışmalarına Ortodoks kilise, Tolstoycular, Saray çevresi ve aristokrasi, köylüler birer bahane olabildiler ancak. Hep tutkulu oldu. Tutkulu görünmek, tutkuyla bağlanmak istedi. Ama Zweig‟ın da çok iyi gördüğü gibi, inançsızdı. İnanmayı çok istedi, tüm kaynaklarını buna harcadı, herkesi buna inandırdı, ama kendini asla. Bu anlamda bir çileciydi (pietist). Kendini kırbaçladı. Bunu da yeterince inanmadan yaptı. İtirafları içtendi ve bir o kadar sahte. Yaptığı, ortaya koyduğu şey sürekli yalanladı kendisini. Kendisini neye adayacağını bilemedi. Bir Tanrıya, ama daha çok İsa‟ya katlanamadı. Ama buradan bir antichrist (Nietzsche) de çıkaramadı. Retorikle kendini bir yere değin aldatabil(ir)di. Bu nedenle, Nietzsche gibi bu durumdan bir açıklama, duruş geliştirmedi. Bir yalvaçtı. Bakana göre değişir gerçi. Tanrının arzusunu insanlara aktarma gibi bir görevle büyüleniyor gibiydi. Eğer bir Tanrı olduğuna inanabilseydi, bir yalvaç (peygamber) olurdu. Gorki doğru gözlemişti. Öfkeli, hırçındı. Birçok insanın yaptığını yaptı elbette. Bütün bunların, mutsuzluğunun, yaşamın anlamsızlığının nedeni çevresindekiler, karısı vb. olmalıydı. Kimdi onlar? Onlar uçuruma, uçurumun karanlığına bakmaya korkanlardı. Yaşamak için geçerli gerekçeler biriktirenler, kendini onulmaz bir yüzsüzlükle, hoşnutlukla haklı görenlerdi. Tolstoy kendisini hiç haklı göremedi. Yadsı